Hiç planlarımda yokken Sharm El Sheikh, Pickalbatros tatil köyünde üç muhteşem gün geçirdik. Rabbim nasip ederse eğer ol deyince oluveriyor.
Evlatlar büyüyor, elleri ekmek tutuyor ayaklarının üzerine sağlam adımlarla yürüdükçe anne babalarda bu durumdan nasipleniyor.
Aklımda yokken birden kendimi Mısır’ın Sina yarımadasının en güney ucunda, Kızıldeniz kıyısında bir kasaba olan Sharm El Şeyh te buluverdim. Burası akıl almaz bir hızla turizm yatırımları için düzenlenmiş olan Sina çölünün ortasında kocaman bir vahadır. Aslında deniz kıyısında çöldür.
Bölgede 360 adet dünya markası beş yıldızlı otel turizm sektöründe faaliyet göstermekte müşterileri genelde Türkler, Ruslar, İtalyanlardır. Halkı Müslüman olmasına rağmen Arapçanın yanında İtalyanca ve İngilizce konuşuyorlar.
Havaalanına indiğiniz andan itibaren taksi için peşinize takılıyorlar. Fiatları üst perdeden söylüyorlar ki pazarlık payı olsun. Türkler kadar pazarlık yapan bir millet yok diyorlar ama kendileri amiyane tabirle çingene pazarlığı yapıyorlar.
Geneli Türk halkını seviyorlar. “Türkiye, Türkiye” diye bağırarak zılgıt çekiyorlar. Eğer araç kiralamayacaksanız ya da uygulamadan taksi çağırmayacaksanız, Havalimanından çıkmadan pazarlığınızı yapıp taksiyi ayarlayın, Havalimanından dışarıya adımınızı attığınız andan itibaren artık dışarda pazarlık yapma şansınızı kaybediyorsunuz. Yapılan pazarlıkla 20 Dolar’a kadar indirdiğimiz 8 kişilik aracı belki dışarda daha ucuza buluruz diyerek havalimanından çıktığımızda, 30 dolardan aşağıya hiçbir araç gitmeyince nasıl bir hata yaptığımızı işte o an anladık. Akılsız başın cezasını cüzdan çeker diyerek saatler gecenin üçünü gösterirken kalacağımız otele doğru hareket ettik. Bu geziye TGS de çalışan Kızım Büşra torunum İkra ve Kızımın iş arkadaşları şefler, Zeliha ve Elif Hanım çocukları ile birlikte gelmişlerdi.
Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra kalacağımız Pickalbatros Laguna Clup’e tatil köyüne geldik. Sabaha kadar resepsiyonun geniş lobisinde kalacağımız odaların teslim edilmesini bekledik. Çocuklar lobide bulunan koltuklara yatarak uyudular. Lobide saatler 04;00 gösterirken kafeteryada ikram edilen sıcak soğuk içecekleri geri çevirmedik. Sabah olup tan yeri ağarmaya başlayınca etrafı incelemeye koyulduk. İrili ufaklı bir sürü havuz ve havuzların etrafında yuvarlak mantar görünümlü yanyana dizilmiş bungalov evler oldukça şirin görünüyordu.
Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra kahvaltıya geçtik. Çalışanlar güler yüzlü ve çok saygılılar. Beden dili ile de meramınızı gayet güzel anlatabiliyorsunuz. Temizliğe hijyene çok önem veriyorlar.
İlk günü Pickalbatros Laguna tatil köyünde çevreyi tanımakla geçirdik. İrili ufaklı ve ısıtmalı havuzları tercih edenler genelde yabancı turistler. Tabi Türklerden de karma havuzları kullananlar çoğunlukta. Havalar sıcak geçtiğinden dolayı denize de giriliyor.
Ne deniz ne de havuz ilgi alanım olmadığı için bende çocuklarla dört tekerlekli bisiklete binerek kendi aramızda yarıştık. Animatörlerin gösterileri her alanda her yaşta insana hitap ediyor. Havuzun içinde spor yapmak, yeşil alanda yoga ve pilates, voleybol, masa tenisi bunlardan bazıları.
Ertesi gün Booking’den ayarlanan turla çölde safari yapmak için yola çıktık yaklaşık 15-20 km lik bir yolculuktan sonra çöle ulaştık. Burada turistler için her şey düşünülmüş. Kumdan etkilenmemek için ağzını yüzünü kapatan puşileri 3 dolardan satıyorlar. Biz yanımızda götürdüğümüz için ayrıca ücret ödemedik. Öyle bir sistem kurmuşlar ki, farklı bir sürü tur acenteleri olmasına rağmen birbirleri ile anlaşmalılar. Hiç kimse diğerinin müşterisini çalmak için uğraşmıyor, aksine en ufak bir sıkıntıda hemen bir araya toplanarak birbirlerine destek oluyorlar.
ATV ye tek sıra olup bindik. İki kişiden fazla binmek yasak. Ömrümde ATV ye binmemiş olan ben, motora oturduğumda önce bocaladım. Görevliye işaretle gaz fren hangisi diye sordum. Acele ile gazı freni gösterip motoru çalıştırdı. Tam önümde olan kızım ve torunuma çarpmamaya gayret ederek gaza hafifçe yüklendim. Motor önce bir homurdandı ardından hafifçe kımıldadı. Freni sıkarak kontrol ettim motor durdu demek ki böyleymiş dedim yüklendim gaza.
Kumların üzerinde tozu dumana katarak gitmenin zevkine doyum olmuyormuş. Yaklaşık beş km falan tek sıra halinde gittik. Çölün ortasında yüksekçe bir yerde ATV den indik. Biraz yürüdükten sonra develerin dinlendiği alana geldik. Bir sürü deveyi önlü arkalı ikişerli birbirine bağlamışlar ve başlarında tahmini 10-12 yaşları civarında çocuklar var. Yolumun üzerinde oturan develeri sevmeye başladım. Başlarını okşadıkça hoşlarına gidiyor kafalarını bana doğru uzatıyorlardı. Kızımla torunum İkra korktukları için deveye binmediler. Bana işaret edilen öndeki deveye ayağımı attım bindim semerinden tutundum. Çocukların komutu ile hayvan bir sağa bir sola sallanarak ayağa kalktı. Sanki üzerindeki misafiri incitmemek için azami dikkat ediyordu. Yürümeye başladı o arada sol bacağıma bir şey sürtünmeye başladı. Eğilip baktığımda arkadan gelen deve başını bacağıma koymuş beni sev diyordu. Bir elimle üzerine bindiğim deveyi severken, diğer elimle de yanımızda yürüyen deveyi sevdim. Hayvanlar o kadar sevilmeye muhtaç ki, en ufak bir merhameti bile değerlendiriyorlar. Develerimle vedalaşıp, Bedevi çadırında biraz nefeslendikten sonra ATV binerek geldiğimiz noktaya geri döndük. Asıl pazarlık video ve fotoğraf çekimleri için başlıyordu. 10 Dolardan kapı açtılar ve kuruş inmediler. Genelde herkes aldı çünkü bireysel fotoğraf çekmemize müsaade etmemişlerdi.
Dönüşte lobiye içecek almak için uğradığımızda işletmenin Md. tanışmak ve teşekkür etmek istedim. Gerçekten Arap ülkesinde her yer inanılmaz temizdi ve çalışanlar kibar ve güler yüzlüydü. Yurt dışında yaklaşık on beş ülke gezen biri olarak bu mekânın temizliği beni cezbetti. Resepsiyonda ki görevliye Md. Beyle görüşmek istediğimi, ona teşekkür etmek istediğimi söyledim biraz beden dili birazda Tarzan’ca. Görevli odaya haber vermeye gidince çeviriyi açarak söylemek istediklerimi Telefonuma yazdım. İstanbul’dan geldiğimizi yerel basın ve yazar olduğumu yazıp yanıma gelen Md. Beye gösterip temizlik ve çalışanların ilgi alakası için teşekkür ettim. İsminin Mohamed Homos olduğunu öğrendiğim Md. Bey çok memnun oldu. 40 yaşlarda temiz yüzlü bir kardeşti. Kitaplarımı temin edip çeviri ile okuyacağını söyledi.
Yası Tutulamayan Hayatların ikinci serisine başlayacağımdan dolayı uçakta okumak için yanımda getirdiğim romanımı hemen odaya giderek getirdim kendisine imzaladım. Çok memnun oldu.
Ertesi gün Yönetimden telefona gelen mesajla uyandık. “Akşam yemekte özel konuğumuz olmanızı istirham ediyoruz adınıza düzenlenen davetiyeler gün içerisinde odalarınıza bırakılacaktır” deniyordu mesajda. Gerçekten de gün içinde biz aktivitelerle meşgulken davetiyeler odamıza bırakılmıştı.
Gece ikide uçağımız vardı. Akşam sekizde devamlı yemek yediğimiz restaurant’a gittiğimizde kırmızı güllerle süslenmiş masa bizleri bekliyordu. Mohamed Bey, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. Az sonra masamıza gelerek bu kez o bizlere “bizi tercih ettiğiniz için müessesemiz adına biz size teşekkür ederiz” dedi hayırlı yolculuklar tekrar bekleriz diyerek müsaade istedi.
Masada yiyeceklerin çoğu kalmıştı. Tabaklarda kalanlar telef olmasın diyerek akşam üzeri alışveriş için gittiğimiz caddede dükkanların önünde gördüğüm ve sevdiğim köpekler için kalanları, üç gün boyunca bizimle ilgilenen elimde tabak taşıtmayan, mama, mama diye etrafımda pervane olan garson Muhammed’e paket yaptırdım. Burada çalışanların isimleri genelde Muhammed Mahmut ve Ahmed.
Bu paketleri dışardaki köpeklere götüreceğimi işaretle Muhammed’e anlatmaya çalıştım. Arada hav hav dememe gülse de paketleri hazırlayıp elime verdi. Zeliha ile caddeye çıkıp dükkanların önünde uyuyan köpekleri besledim. Allah’ım nasıl mutlu oldular. Kuyruklarını sallaya sallaya yediler. Dükkanların önünde oturan gençlerin bizim halimizi videoya almalarını görmezden gelerek canları doyurmanın mutluluğu içinde odaya geldim.
Havaalanına gitmek için aracı bu kez Booking’den çağırdık. 30 dolara geldiğimiz tatil köyünden geri havaalanına 13 dolar ödeyerek gittik. Aradaki fiyat farkına bakar mısınız? Aynen bizim 30 yıl öncesi gibi turisti nasıl çarparız derdindeler acı ama gerçek.
Buraya gelirken kızımın iş arkadaşları, dönüşte havaalanına mutlaka 3 saat öncesinden gidin orada olun diye uyarmışlardı. Gidince anladık neden böyle söylediklerini. Tam bir keşmekeş. Güvenlikten geçerken ayağında terlik bile olsa çıkartıyorlar. Önce x raydan geçirip sonra manuel arama yapıyorlar. El çantalarını ve el bagajlarını açıp tek tek bakıyorlar. Hoşlarına giden bir şey varsa açıkça istemekten çekinmiyorlar. Parfüm, ayna, tarak, artık yükte hafif ne varsa…
Bu aramalar bir iki arama ile sınırlı değil, uçağa bineceğimiz kapıya kadar hiç abartısız en az altı yedi kez arandık. Tabi haliyle kuyruk uzadıkça uzuyor.
Ve nihayet uçağa binip havalanıyoruz. Tepeden Mısıra şöyle bir baktım ve dedim ki;
İnsanlar yöneticilerinin dini üzeredir. İfsad’ın kaynağı İslam’la yönetmeyen yöneticilerdir. Yoksa halkın ne Türkiye ile ne de başka ülkenin halkları ile bir derdi yok.
Selam ve dua ile
Aynur Yavuz
Tebrikler canım bacım,, o kadar akıcı ve güzelki gezmiş gibi oldum,,
Yazdıklarını bir filim şeriti gibi önüme geldi,, gitmeden bu kadar güzel geziyi o senin muazzam kaleminin gücüne veriyorum ,, maşallah yolun açık , okuyanın çok oksun