İstanbul’dan çıktık, Avrupa yollarına düştük… Balkanlardan Budapeşte’ye uzanan heyecan dolu serüvenin ilk bölümü sizlerle.
İlk Durak: BULGARİSTAN
Avrupa yollarına kendi aracınızla çıkmak, özgürlüğü doyasıya hissetmek demektir. Direksiyon başında ilerlerken bazen yemyeşil tarlalar, bazen kanat çırpan kuşlar, bazen de tarih kokan şehirler size eşlik eder.
İstanbul’dan Viyana’ya uzanan bir yolculuk hem bir fuar heyecanı hem de unutulmaz hatıralarla dolu bir serüven…
Bizim yolculuğumuz da tam böyle başladı. Amacımız, Avusturya Wiener Neustadt Arena Nova da Kazel Expo’nun düzenlediği Türk günleri fuarına katılarak kitaplarımı imzalamak ve bu vesile ile Avrupa’nın kalbine doğru unutulmaz bir yolculuk yapmaktı.
Ön hazırlık olarak Doblo aracımıza 131.25 € ödeyerek Bir aylık yeşil sigorta yaptırmak oldu.
Bir aylık seyahat sigortasına da kişi başı 18 £. Toplam 36 £. Ödeyerek yaptırdık.
Bu sağlık sigortasını da mutlaka yaptırmak gerekiyor. Çünkü Avrupa’da sağlık hizmetleri çok pahalı.
Telefonlarımıza Avrupa’da geçerli E sim yükledik.
Yurt dışı çıkış harcı kişi başı 710 TL yi bankamızdan ödedik, yurt dışına çıktığımız ikinci gün yurt dışı harçları zamlandı 1000 TL oldu.
Bütün hazırlıklarımızı tamamladık, arabamızı yükledik. Uzun seyahat edeceğimiz için arabamızın buzdolabını Türkiye’den doldurduk, arka koltukları sökerek aracımızı minik karavan durumuna getirdik. Gece 04:30 da yola çıktık. Sabah namazını Babaeski de Tarihi Cedid Ali paşa Camiinde eda edip yola revan olduk.
Bulgaristan’a İlk Adım
Türkiye’den Kapıkule Sınır kapısından çıkış yapıp, Bulgaristan Kapitan Andreevo sınır kapısından Bulgaristan’a girdik.
Sınır kapısında Bulgaristan polisi sorun çıkaracak diye beklerken sorunsuz geçmemize çok şaşırdık.
Çünkü iki yıl önce Balkanlar gezimizde Bulgaristan polisi bize bayağı bir zorluk çıkartmıştı.
Bu yıl sorun çıkartmayı bırakın çokta şirindiler. Hatta “Komşu ben çok yorgun” diyerek bazıları espri bile yaptı.
Uzun araba yolculuğu biraz sabır gerektiriyor, fakat yola çıktıktan sonra yolun geri kalanı genellikle rahat ilerliyor.
Bulgaristan otoyolları uzun, düz ve genellikle sakin. Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli şey vinyet yani yol ücreti.
Sınırdan hemen sonra benzin istasyonlarından kolayca alınabiliyor. Bizde sınırı geçer geçmez ilk benzin istasyonunda bulunan makinadan kredi kartı ile bir haftalık Vinyet ’e 7.67 £ ödeyerek yola revan olduk.
Tavsiye: Yanınızda nakit euro bulundurun, bazı istasyonlarda kart geçmeyebiliyor.

2.Durak: SIRBİSTAN
Sırbistan-Bulgaristan arasındaki Gradina/Kalotina sınır kapısını da sorunsuz geçiş yaptıktan sonra Sırbistandayız.
Yol biraz daha hareketli, sınırda ise bekleme süreleri Bulgaristan’a kıyasla daha uzun olabiliyor ama fazla beklemedik. Otoyollar geniş ama hız limitlerine dikkat etmek gerekiyor; sıkı denetimler var.
Sırbistan da Otoyol ücretleri nakit ödeniyor, kredi kartı ile ödeyebiliyorsunuz biz toplamda Sırbistan otobanında boydan boya 1093 Tl ödedik.
Sırbistan’ın şehirlerinden biri olan Nişte konaklamaya karar verdik.
Booking’den 30 £ Şehrin içine yürüme mesafesinde bir oda kiraladık. Küçük bir apartman dairesi idi akşama kadar dinlendik hava kararınca Niş’i keşfe çıktık.
Acıkmıştık araba otoparkta olduğu için aracımızda yemek yapamadım bir Türk lokantası arayışı niçine girdik. Google de araştırdık, Niş esnafına sorduk, bir tane varmış oda kapanmış. Gezerken bir büfeye denk geldik, peynirli tost yiyerek karnımızı doyurduk. Maalesef Avrupa’nın en kötü tarafı helal lokanta bulamıyorsunuz bazı şehirlerde.
Çarşısını, parklarını kalesini gezdik, Kalenin kapısında tavşan kostümüyle insanları eğlendiren biri bana gel işareti yaptı bende yanına gittim.
Anlaşılır Türkçesiyle, “Türkiyeli misin?” diye sordu,
“Evet İstanbul’dan geliyoruz” dedim.
Türkleri çok sevdiğini Türkçeyi de Sakarya’da 6 ay eğitim görürken öğrendiğini söyledi.
Beni en çok şaşırtan olay ise bu beyefendinin Prof. Olması. Evet yanlış duymadınız Prof. muş ve yanında para sandığı ile şaklabanlıklar yaparak halktan para topluyor.
Eşime “Ah! Avrupa Avrupa diye çıldıran gençlerimiz keşke bu Prof’la tanışsalardı” dedim.


3.Durak: MACARİSTAN (Orta Avrupa’ya Açılan Kapı)
Sırbistan’dan sonra Rözske sınır Kapısından Macaristan’a geçtik. Sınır kapılarında hiç beklemedik gümrüklerde de arabamızı çok aramadılar. Bu kapıda Macar Gümrük memuru “Oooo Camping” dedi. Ocak ve Eviye dolabının kapağını açtı El feneri ile araba içine baktı. Sınırı Geçtik.
Bu kapıdan sonra Avrupa birliği ülkelerine girdiğimiz için artık sınır kapısı olmayacak Avusturya’ya direk geçecektik.
Macaristan da ve Avusturya da yine vinyet uygulaması var. Macaristan’a girer girmez 60 dakika içinde Vinyet alınmalı aksi takdirde yüksek para cezası var.
Sınırı geçer geçmez ilk Petrol İstasyonuna girip park ettik. Macaristan ve Avusturya için resmi otoyol sitelerinden birer haftalık Vinyetlerimizi internet üzerinden aldık.
Macaristan için 800 Tl. Avusturya için 12,40£ ödedik.
Banka hesabınızda dolar veya euroya hesap açmanızda fayda var kur üzerinden hesaplayınca daha hesaplı oluyor.
Yol boyunca düzenli dinlenme tesisleri ve temiz molalar bulmak mümkün.
Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de İlk durağımız Budapeşte Camisi oldu.
Cami, Yemen, Mısır, Afganlıların ibadet ettiği bir cami, görevlisi de Afgan.
Akşam ve yatsı namazını kıldık Türk lokantası sorduk, Cemaatten Dubaili mimar bir genç önümüze düşerek bizi Eker Türk Restaurant’a götürdü.
İşletmecileri Diyarbakırlı. Tanıştık hemen kaynaştık. Yemekler bol kepçe, porsiyonları doyurucu. Macarlarda bu restaurant’a çok rağbet ediyorlar. Patronun ablası Aysel hanımla sohbetin dibine vurduk, sınırsız çaylarımızı içtik. Gece yarısını geçtikten sonra camiye döndük, sağanak sağanak yağan yağmurun sesini dinleyerek arabamızda konakladık.
Ertesi gün Merzifonlu GÜL BABA tekkesine gittik. Henüz açılış saati gelmemişti. Bizde arabamızı bahçesine park edip kahvaltı hazırlamaya başladık. Yeşilliklerin içinde gül kokuları eşliğinde kahvaltımızı yapar iken, aracın plakasını görüp yanımıza gelen Türk aile ile tanışıp çay ikram ettik. Biri Pendik’te diğeri Slovenya’da yaşayan ve nakliye işi yapan iki ortak. Onlar da Gül Babayı ziyarete gelmişler. Kendilerine istek üzerine kitaplarımı imzaladım.
Gül Baba, Evliya Çelebi seyahatnamesinde Kanuni Sultan Süleyman döneminde Amasya’nın ilçesi Merzifon’dan gelerek Osmanlı fetihlerinde rol aldığı belirtilmektedir. Hemşerimiz Gül babayla gurur duydum.


Ardından Balıkçı tabyasını gezdik. 19. Yüzyılda gözetleme kulesi olarak şehirdeki en iyi panoramik manzarayı sunmak üzere tasarlanmış, Muhteşem ve görkemli bir yapı. Süslü dizaynı, romantik Tuna Nehri ve Budapeşte’nin eşsiz manzarası ile Balıkçı Tabyası şehrin en popüler turistik merkezi. Zincirli Köprüde Beylikdüzü’nde yaşayan gençler ile karşılaştık. Süremiz kısıtlı olduğundan şehrin biraz uzağında bulunan Estergon Kalesine gidememek bizi biraz üzse de bir daha ki sefere inşallah diyerek Avusturya ya doğru yola çıktık.
Budapeşte sokaklarının tarihi dokusu, Gül Baba’nın manevi huzuru ve Tuna’nın eşsiz manzarasıyla yolculuğumuzun ilk durağı tamamlanmış oldu. Şimdi ise yönümüz Avusturya’ya çevriliyor. Yolculuğun en heyecanlı kısmı ve bizi bekleyen kitap fuarı, ikinci bölümde sizlerle…


