“Para, para, para varlığı bir dert yokluğu yara” diye başlar seksenlerde söylenen şarkının sözleri. Para tarih boyunca insanların yaşamlarını şekillendiren, ilişkileri ve toplumları yöneten araçtır.
Para, bir yandan özgürlük ve güvenlik sağlarken, diğer yandan aç gözlülük, hırs, güç ve adaletsizlikle de işkillendirilebilir. Para dünyamızda başarı ve başarısızlık kavramlarını tanımlayan bir ölçü olarak kabul edilir.
Kişi, para kazandıkça ve kazandığı parayı harcadıkça mutlu olur. Para aynı zamanda ekonomik özgürlüğü, toplumsal statüyü, bireylerin yaşam kalitesini, toplum içindeki yerini belirler. Lakin unutmamak gerekir; Para, yaşamak için bir araçtır, yaşamak için bir amaç değil. Para hem bir özgürlük kaynağıdır hem de insan ruhunu etkisi altına alan bir araçtır.
Para, hayatı idame ettirmek için gereklidir elbet. Benim sözüm paranın kölesi, esiri olanlara. Yemeyip içmeyip mal üstüne mal yığanlara ve o mallarını Allah c.c için tasadduk etmeyenlere.
Dünya kadar malın olmuş ne fayda, sağlığın olmadıktan sonra.
Bu aralar sağlıkla imtihan ediliyoruz günlerdir hastanelerdeyiz. Önce kızımın bel fıtığı nüksetti, hemen ardından benim el parmaklarımda şişme ve ağrı. Günlerdir tedavi için hastanelere gidip geliyoruz. Gelinen nokta çok şükür kızım ameliyatsız fizik tedaviyle sağlığına kavuşuyor. Rabbimizden gelen baş göz üzerine diyerek bende kan tahlili ve Emar çektirerek tedaviye başladım. Sonu selamet olur inşallah.
Hastaneler tefekkür yeri anı zamanda. Ben, halinden sürekli şikâyet edenleri, nimete şükürsüzlük edenleri ya hastanelere ya gerçek ihtiyaç sahibi ailelere ya da huzur evlerine götürmek lazım derim hep.
Gerçek manada yoklukla, hastalıkla, musibetlerle imtihan edilenleri görüp hallerine şükretmeyi öğrensinler diye düşünürüm.
Kızım Fizik tedaviye girdiğinde onu beklerken etrafı seyre dalıp tefekkür ediyorum. Genç bir delikanlıyı getiriyorlar tekerlekli sandalyeyle, sadece başını oynatabiliyor, boğazı delinmiş mama ile besleniyor. Sağlıkçılar ve ailesi, sabırla robot eşliğinde kollarını bacaklarını hareket ettirmeye çalışıyorlar. Ufacık el ayak parmağından birini hafifçe kıpırdatsa, annenin sevinç çığlığı salonda yankılanıyor. Gözyaşları sel olup coşuyor. Hemen telefona sarılıyor, deklanşöre basıyor aile bireylerini haberdar ediyor.
Diğer bir koltukta yaşlı bir amca sürekli baygın vaziyette. En az yarım saat amcayı uyandırma seansı sürüyor. Uyanacak ki robotun kolunu tutacak. Kızı damadı sürekli başında telkinde bulunuyorlar lakin amca başka bir boyutta, kendisi için çırpınanları duymuyor, görmüyor. Gençler koltuk değnekleri ile geliyorlar çoğunun yaş ortalaması otuz ya da kırk yaş civarları. Yürürken acı çektikleri yüzlerinden bariz belli oluyor. Diz kapağına protez takılan ve yürümekte zorlanan ellili, atmışlı yaşlarda bay ve bayanlar da fizik tedavi için sıra bekliyorlar.
Hastalara bakıp halime şükrediyorum ve diyorum ki;
Hayat dümdüz bir şerit gibi akıp gitmiyor, inişleri çıkışları var elbette. Bize düşen sıkıntılı zamanlarımızda sabretmek. Bol bol dua etmek ve halimize şükretmek. Hayatın bütünü de sabır ve şükür dengesi içerisinde devam eder ta ki emri hak vasıl olup rızık ve nefesin tükenene kadar.
Hastalık, “Bir imtihan bir hak ve Bir nasihattir” diyor Mehmet Emin Yıldırım Hoca. Hastalık, hastanın kendisi için ne kadar ağır ve büyük bir imtihan ise, en az hasta kadar belki hastadan bile daha fazla o hastanın yakınları için bir imtihandır. Aynı zamanda nasihattir. Rabbimizin bize kendisini hatırlatmasıdır.
Evet mal ve dünyalıklar hayatı devam ettirebilmek için şarttır. Kişi yabancıya değil, dosta bile muhtaç olmamak için çalışmalı helalinden kazanmalıdır.
Ancak burada dengeyi kaybetmemek lazım. Çok değerli bir nimet olan hayatımızın hepsini, sırf daha fazla servet sahibi olmak için harcamakta hem vakit israfıdır hem de lüzumsuz tamahtır.
Dünya için, orada duracağımız kadar; ahiret için de orada kalacağımız kadar hazırlık yapmalı, şükür, sabır, kanaat ve teslimiyet ehli olmalıyız. Sonuçta rızık, Allah’tandır. Herkesin rızkı takdir ve taksim edilmiştir. Cenâb-ı Hak’tan vereceği nimetlerin hayırlısını isteyelim ve elimizden geleni yaptıktan sonra, bize nasip olan rızkımıza da kanaat ve şükredelim. Allah, cümlemizi, sabreden ve şükreden kullarından eylesin.
Selam Ve Dua İle
Aynur Yavuz
Kalemine, yüreğine sağlık,,Aynur bacım,
Çok önemli bir hatırlatma ile okurlarının dikkatini çekmişin..
dünya dolu servetin olsa , sağlığın yokmu? Hiç bi şeyden tad alamazsın..
Rabbim dertlerine şifa bekleyen tüm hastalara ( benim gelinime) de ŞAFİ ismiyle şifalar versin,,,
Hemen hepimizin ihtiyacı olan güzel bir
Yazı .. eline gönlüne sağlık ❤️